Lexploria - Legal research enhanced by smart algorithms
Lexploria beta Legal research enhanced by smart algorithms
Menu
Browsing history:

CASE OF TANER KILIÇ v. TURKEY (No 2) - [Turkish Translation] by the Turkish Ministry of Justice

Doc ref: 208/18 • ECHR ID: 001-219912

Document date:

  • Inbound citations: 0
  • Cited paragraphs: 0
  • Outbound citations: 1

CASE OF TANER KILIÇ v. TURKEY (No 2) - [Turkish Translation] by the Turkish Ministry of Justice

Doc ref: 208/18 • ECHR ID: 001-219912

Document date:

Cited paragraphs only

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

TANER KILIÇ (NO. 2) / TÜRKİYE

(BaÅŸvuru No. 60389/10)

KARAR

Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fıkrası • Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı olan başvuranın silahlı terör örgütüne üye olduğuna dair hakkında şüphelenilmesini gerektiren inandırıcı nedenlerin bulunmamasından dolayı hukuka aykırı olarak tutuklanması ve tutukluluk süresinin uzatılması

Sözleşme’nin 5. maddesinin 3. fıkrası • Tutukluluk halinin makul olmayan niteliği

Sözleşme’nin 5. maddesinin 5. fıkrası • Tazminat elde edilmesine imkân verebilecek herhangi bir başvuru yolunun bulunmaması

Sözleşme’nin 10. maddesi • İfade Özgürlüğü • İnsan hakları savunucusunun faaliyetlerine doğrudan bağlı olan eylemler sebebiyle tutuklanma • Kanun tarafından öngörülmeyen müdahale

STRAZBURG

31 Mayıs 2022

İşbu karar, Sözleşme’nin 44 § 2 maddesinde belirtilen koşullar çerçevesinde kesinleşecektir. Bazı şekli düzeltmelere tabi tutulabilir.

Taner Kılıç (no. 2) / Türkiye davasında,

BaÅŸkan

Jon Fridrik Kjølbro,

Hâkimler

Carlo Ranzoni,

Egidijus Kūris,

Pauliine Koskelo,

Jovan Ilievski,

Saadet Yüksel,

Diana Sârcu,

ve Bölüm Yazı İşleri Müdürü Hasan Bakırcı’nın katılımıyla Daire halinde toplanan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (İkinci Bölüm),

Türkiye Cumhuriyeti aleyhine açılan davanın temelinde, Türk vatandaşı olan Taner Kılıç’ın (“başvuran”) 6 Aralık 2017 tarihinde, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin (“Sözleşme”) 34. maddesi uyarınca yapmış olduğu başvuruyu (no. 208/18),

Sözleşme’nin 5, 10, 11 ve 18. maddeleri ile ilgili şikâyetlerin Türk Hükümetine (“Hükümet”) bildirilmesine ve başvurunun geri kalan kısmının kabul edilemez olduğunun belirtilmesine ilişkin kararı,

Davalı Hükümet tarafından sunulan görüşler ile başvuran tarafından bu görüşlere cevaben sunulan görüşleri ve Bölüm Başkanı’nın yazılı prosedüre müdahil olmasına izin verdiği, Türkiye İnsan Hakları Davalarını Destekleme Projesi (“ Turkey Human Rights Litigation Support Project” ), İnsan Hakları İzleme Örgütü (“ Human Rights Watch ”), Uluslararası Hukukçular Komisyonu (“ International Commission of Jurists”) ve İfade Özgürlüğü Derneği’nin (bundan böyle “davaya müdahil olan sivil toplum kuruluşları” olarak anılacaktır) sunduğu görüşleri dikkate alarak,

3 Mayıs 2022 tarihinde kapalı oturumda gerçekleştirilen müzakerelerin ardından, söz konusu tarihte aşağıdaki kararı vermiştir:

GİRİŞ

OLAY VE OLGULAR

Başvuran tarafından ByLock uygulamasının kullanımına ilişkin belge aşağıdaki gibidir:

Sorgu Sonucu

Kimlik numarası

Adı Soyadı

Cep No.

IMEI No.

İlk tespit tarihi

...

Taner kılıç

...

...

20140827[27 AÄŸustos 2014]

Başvuran, ByLock mesajlaşma uygulaması ile ilgili soruya aşağıdaki gibi cevap vermiştir:

“Raporun ilgili bölümünde kimlik numarası, isimler ve cep telefonu numarası bana aittir. Bununla birlikte, IMEI (“Uluslararası Mobil İstasyon Ekipman Kimliği”) numarası hakkında herhangi bir bilgim yok ve bunun karşılaştırılması gerekir. ByLock denilen mesajlaşma uygulamasını kesinlikle yüklemedim veya kullanmadım. Az önce ByLock mesajlaşma uygulamasının telefonuma yüklendiğini öğrendim. Eğer bu bilgi doğru çıkarsa, bu durum benim bilgim dışında yapılmıştır. Kullanım tarihleri, içeriği ve alıcısı ile ilgili ek bilgi edinmenin, [bu bilginin] doğruluğunu belirleyebileceğini düşünüyorum. Yukarıda belirtilen bilgiler elde edilene kadar telefonumdan ByLock mesajlaşma uygulamasını kullanan kişi veya kişilerin kimliğini tahmin edemem. [Söz konusu] örgütün iletişim araçlarından biri olan ByLock mesajlaşma uygulaması telefonumdan kullanılmışsa, bunun bir tuzak, beni suçlu göstermek için bana karşı kötü niyetle hazırlanmış bir komplo olduğu kanaatindeyim. Birçok kişinin söz konusu örgütle bağlantısı olduğunu belirlemek ve böylece bir mağdur kitlesi oluşturmak amacıyla kötü niyetle yapılan gizli bir plan olabilir. Bu durum, soruşturma makamları tarafından usulüne uygun olarak dikkate alınmalıdır (...) ”

Savcılık, özellikle, başvuranın ByLock mesajlaşma uygulamasını cep telefonuna yüklediğini ve bunu söz konusu örgütün üyeleriyle iletişim kurmak için kullandığını belirtmiştir. Savcılık ayrıca, 3.919 sanığın mesajlarının içeriğinin dökümlerinin kendisine daha önce ulaşmış olmasına rağmen, Kılıç’ın mesajlarının içeriğine ilişkin dökümlerin henüz dosyaya eklenmediğini tespit etmiştir. Bu bağlamda savcılık, sanığın bununla birlikte söz konusu akıllı telefonu ve telefon hattını kullandığını kabul ettiğini kaydetmiştir.

Başvuran, İzmir Ağır Ceza Mahkemesi önünde verdiği ifadelerinde, daha önce dosyaya eklenen raporların sonuçlarını ileri sürerek, hakkında sunulan aleyhte delillere itiraz etmiş ve 2 Ocak 2014 tarihinden itibaren ByLock mesajlaşma uygulamasını hiçbir zaman yüklemediğini veya Bank Asya’daki banka hesabını aktif olarak kullanmadığını iddia etmiştir. Başvuran, diğer taraftan, ikinci ceza davası bağlamında suçlandığı eylemlerden biri olan 5 Temmuz 2017 tarihli atölyenin (aşağıdaki 30. paragraf), tutuklanmasının ardından düzenlendiğini açıklamıştır. Ağır Ceza Mahkemesi, 26 Ekim 2017 tarihinde, ByLock mesajlaşma uygulamasına ilişkin raporu ve HTS raporu gibi somut delil unsurlarının varlığına dayanarak başvuranın tutukluluk halinin devamına hükmetmiştir.

Özellikle başvuran, aşağıdaki eylemlerle suçlanmıştır:

- ByLock mesajlaşma uygulamasını kullanmak ve birinci ceza davası çerçevesinde kendisine isnat edilen diğer fiilleri işlemiş olmak ( yukarıdaki 17. paragraf);

- Sivil toplum organlarını kendi amaçları için kullanmak ve kamuoyunu terör örgütlerinin amaçlarına uygun bir yöne yönlendirmek amacıyla sivil toplum kuruluşlarına sızmış olmak;

- 5 Temmuz 2017 tarihinde gerçekleşen çalışma atölyesini düzenleyenlerden biri olmak;

- WhatsApp uygulaması üzerinden iki aktivistin düzenlediği açlık greviyle ilgili protesto faaliyetleri hakkında mesajlaşmak;

- PKK (Kürdistan İşçi Partisi, yasa dışı silahlı bir örgüt) üyesi olan ve bu örgütün yaralı üyelerini düzenli olarak tedavi ettiği bilinen bir doktorla mesajlaşmak; bu yazışmalara göre, bu doktor, Uluslararası Af Örgütüne katılma isteğini dile getirmiştir;

- 2013 yılında polis şiddetine maruz kaldığı iddia edilen bir kişinin davasında “Hakan Yaman’a ne oldu?” başlıklı bir farkındalık kampanyası kapsamında bir video çekimine katılmak;

- Gezi olayları (kentleşme planındaki bir değişikliğin ardından, Gezi Parkında meydana gelen protesto olayları, diğerlerinin yanı sıra, bu parkın yıkılmasını hedeflemiştir – daha fazla bilgi için bk. Kavala/Türkiye , no. 28749/18, §§ 15-22, 10 Aralık 2019) ve 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişiminden sonra işlendiği iddia edilen insan hakları ihlalleri ile ilgili farkındalık yaratma faaliyetlerinde bulunmak.

İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi, duruşma sonucunda başvuranın tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. Ağır Ceza Mahkemesi bu kararını, atılı suçlara ilişkin delil unsurlarının tamamına ve BTK tarafından sağlanan verilere dayandırmıştır. Ayrıca Ağır Ceza Mahkemesi, şu unsurları dikkate almıştır: ilgili hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığı, söz konusu suçların niteliği ve bu suçların CMK’nin 100. maddesinin 3. fıkrasında sıralanan suçların arasında yer alması -yani güçlü karinelerin bulunması halinde şüpheli kişinin tutuklanmasının, haklı sayıldığı “katalog” denilen suçlar arasında yer alması-, kaçma riskinin bulunması. Son olarak, Ağır Ceza Mahkemesi tutukluluk halinin devamının orantılı bir tedbir olduğu ve tutukluluğa alternatif tedbirlerin yetersiz olduğu kanaatine varmıştır.

“FETÖ/PDY mensuplarının kullandığı ByLock adlı uygulamanın, cihaza indirilen ve silinen uygulamalar arasında olmadığı tespit edilmiştir.”

- 5 Temmuz 2017 tarihli çalışma atölyesinin, stres yönetimi ve verilerin korunması hakkında insan hakları savunucularına yönelik bir eğitim olduğu; bu atölyeyi düzenleyenler hakkında ceza kovuşturmaları başlatılmasının, Türkiye’deki insan hakları savunucularının gözünü korkutma ve faaliyetlerini suç sayma amacını taşıdığı;

- birçok bilirkişi raporuyla, kendisinin ByLock uygulamasını telefonuna hiçbir zaman yüklemediği ve yirmi üç defa sunucuya bağlandığı, bu bağlantıların sadece birkaç saniye sürdüğü ve yapıldığı iddia edilen bağlantıların içeriğinin belirtilmediği;

- Fetullah Gülen’in Bank Asya’da açılan hesaplara para yatırılması çağrısının ardından söz konusu bankadaki hesabında olağan dışı hiçbir bankacılık faaliyeti görülmediği.

Azınlık hâkimi, ayrık görüşünde, T.K.P. tarafından düzenlenen bilirkişi raporlarında varılan sonuçlara atıfta bulunarak, hakkında yapılan suçlamalardan beraat etmesi gerektiği görüşünü belirtmiştir. Azınlık hâkimi ayrıca, suçlanan örgütün liderinin çağrısının ardından söz konusu banka hesabına herhangi bir paranın yatırılmadığını ve başvuranın, ihtilaf konusu video kaydı sekansını, herhangi bir suç faaliyeti için akıllı telefonuna kaydettiğini düşündürecek hiçbir unsurun bulunmadığını gözlemlemiştir.

Başvuranın avukatı, 3 Nisan ve 20 Haziran 2018 tarihlerinde, Anayasa Mahkemesine iki ek dilekçe sunmuştur. Başvuranın avukatı, 3 Nisan 2018 tarihli dilekçesinde, tutukluluğun yasallığı şartının ihlal edildiğini, tutukluluk tedbirinin süresinin makul nitelikte olmadığını, müvekkilinin tutuklanmasına ve tutukluluk halinin devamına ilişkin kararlar sebebiyle adil yargılanma ve masumiyet karinesi haklarının ihlal edildiğini, gerekçeli karar hakkının, tutukluluk koşulları ve başvuranın haklarından yoksun bırakılması sebebiyle insanlık dışı muamele yasağının ve ifade özgürlüğü ile örgütlenme özgürlüğü haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvuranın avukatı, 20 Temmuz 2018 tarihinde, müvekkili hakkında açılan ceza davası ile ilgili güncel bilgiler sunmuştur.

Bu dava, ulusal mahkemeler önünde halen derdesttir.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi, bu çağrıda, kendisine verilen yetkiler kapsamında, Hükümeti, başvuranın özgürlükten yoksun bırakılmasıyla ilgili bazı hususlarda görüşlerini sunmaya davet etmiştir.

İLGİLİ İÇ HUKUK VE ULUSLARARASI HUKUK KAPSAMI

HUKUKİ DEĞERLENDİRME

“(...) 2. Mahkeme, 34. madde uyarınca sunulan bireysel başvuruları aşağıda sayılı hallerde ele almaz:

(...)

b) Başvuru, Mahkemece daha önce incelenmiş ya da uluslararası diğer bir soruşturma veya çözüm mercisine daha önceden sunulmuş bir başka başvuruyla esasen aynı olup yeni olgular içermiyorsa.”

Başvuran ayrıca, Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fıkrasının c) bendi ve 3. fıkrasını ileri sürerek, tutuklanmasına ve tutukluluk halinin devamına hükmedilen yargı kararlarının, yeterince gerekçelendirilmediğini ve hiçbir somut delil unsuruna dayandırılmadığını da ileri sürmektedir.

Diğer taraftan başvuran, Sözleşme’nin 5. maddesinin 4. fıkrasını ileri sürerek, hakkında verilen ve tutukluluk süresini uzatan kararlara etkin olarak itiraz etmesini engelleyen (özellikle Cumhuriyet savcısının görüşünün kendisine tebliğ edilmemesi, ifadelerinin SEGBİS üzerinden alınması, avukatlarıyla görüşmelerinin kayıt altına alınması, taleplerinin sadece dosya üzerinden ve duruşma gerçekleştirilmeden incelenmesi gibi) birçok zorlukla karşılaştığını belirtmektedir.

Başvuran, Sözleşme’nin 5. maddesinin 5. fıkrası alanında, Sözleşme’nin 5. maddesinin 1, 3 ve 4. fıkralarının ihlal edildiği iddiası için tazminat elde etme hakkı bulunmadığından şikâyet etmektedir.

a) Cumhuriyet savcısının görüşünün başvurana iletilmemesi hakkında

b) Başvuranın itirazlarının dosya üzerinden ve duruşma gerçekleştirilmeksizin incelenmesi hakkında

c) Diğer kısıtlama iddiaları hakkında

a) BaÅŸvuran

b) Hükümet

c) Davaya müdahil olan sivil toplum kuruluşları

a) Başvuranın tutuklanması ve tutukluluğun ilk aşaması

b) Tutukluluk halinin devamı ve 4 Ekim 2017 tarihli iddianamenin sunulmasından sonraki aşama

c) Sonuç

Dolayısıyla, hem tutuklandığı tarihte hem de tutukluluk halinin devamında, başvuranın suç işlediğinden şüphelenmek için inandırıcı nedenlerin bulunmaması nedeniyle, Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fıkrası ihlal edilmiştir.

“1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. (...)

2. Görev ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, kanunla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”

a) BaÅŸvuran

b) Hükümet

c) Davaya müdahil olan sivil toplum kuruluşları

a) Bir müdahalenin varlığı hakkında

b) Müdahalenin haklı niteliği hakkında

“Anılan hak ve özgürlüklere bu Sözleşme hükümleri ile izin verilen kısıtlamalar öngörüldükleri amaç dışında uygulanamaz.”

“Eğer Mahkeme, bu Sözleşme ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Taraf’ın iç hukuku bu ihlalin sonuçlarını ancak kısmen ortadan kaldırabiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, zarar gören taraf lehine adil bir tazmin verilmesine hükmeder.”

BU GEREKÇELERLE, MAHKEME,

a) Davalı Devlet tarafından başvurana, Sözleşme’nin 44. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içerisinde, ödeme tarihindeki geçerli döviz kuru üzerinden Türk lirasına çevrilmek üzere aşağıda belirtilen miktarların ödenmesine:

b) Söz konusu sürenin bittiği tarihten itibaren ödeme tarihine kadar, bu tutara Avrupa Merkez Bankasının o dönem için geçerli olan marjinal kredi faiz oranının üç puan fazlasına eşit oranda basit faiz uygulanmasına;

İşbu karar, Fransızca dilinde tanzim edilmiş olup Mahkeme İç Tüzüğü’nün 77. maddesinin 2 ve 3. fıkraları uyarınca 31 Mayıs 2022 tarihinde yazılı olarak bildirilmiştir.

Hasan Bakırcı Jon Fridrik Kjølbro Yazı İşleri Müdürü Başkan

Bu kararın ekinde, Sözleşme’nin 45. maddesinin 2. fıkrası ve Mahkeme İç Tüzüğü’nün 74. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, Hâkim E. Kūris, P. Koskelo ve S. Yüksel’in sunmuş oldukları ayrık görüşler yer almaktadır.

J.F.K. H.B.

Hâkim KŪRIS ve Hâkim KOSKELO’nun Kısmi Muhalefet Şerhi

(Çeviridir)

Hâkim YÜKSEL’in Kısmi Mutabakat Şerhi

(Çeviridir)

Akgün/Türkiye (no. 19699/18, 20 Temmuz 2021) kararına ekli muhalefet şerhimde belirttiğim gibi ByLock mesajlaşma uygulamasının delil değeri hakkındaki hukuki görüşümü sürdürmeme rağmen Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edildiği tespiti yönünde çoğunluk ile birlikte oy kullandım. Çoğunluğun, (yukarıda anılan) Akgün kararında sunduğuna benzer başvuranın ilk tutuklanmasına ilişkin değerlendirmesine katılmasam da somut olayda, özellikle ulusal mahkemelerin başvuranın söz konusu mesajlaşma uygulamasını indirmediğini ve kullanmadığını gösteren birçok bilirkişi raporunu (mevcut kararın 108. paragrafı) dikkate almaması sebebiyle, ilgilinin tutukluluk halinin devamını haklı çıkaracak makul şüphelerin bulunmadığına katılıyorum. Mevcut karar, ilk tutuklanma ile tutukluluk halinin devamı arasında bir ayrım yapmadan genel bir şekilde makul bir şüphenin varlığını incelediği için, başvuranın bir suç işlediğinden şüphelenmek için makul gerekçelerin olmaması nedeniyle Sözleşme’nin 5. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin olarak çoğunluğun vardığı sonuca katılıyorum.

© European Union, https://eur-lex.europa.eu, 1998 - 2025

LEXI

Lexploria AI Legal Assistant

Active Products: EUCJ + ECHR Data Package + Citation Analytics • Documents in DB: 401132 • Paragraphs parsed: 45279850 • Citations processed 3468846